Dijital Ürünler #131
Bir önceki e-bültenden bugüne radarıma takılan dijital ürünler, gelişmeler ve dijital konularla yine karşınızdayım, Dijital Ürünler’in 131. sayısına hoş geldiniz. Umarım her şey yolundadır, yeni yıl planları çoktan yapılmıştır ve sekteye uğramadan devam ediyordur. :)
#131’in gündem maddeleri şu şekilde;
JPMorgan’a 5 milyon kullanıcı olduğunu düşünerek satın aldığı Frank uygulamasının 300 bin kullanıcısı ‘olması şoku’
AWS ile Avalanche iş birliği, sayılarla web3 geliştirici adaptasyonu
Usage-based Pricing’in (UBP) yükselişi, avantaj, dezavantajları ve UBP’i servis olarak sunan girişim Amberflo
Örneklerine orta vadede sıkça rastlayacağımız teknoloji şirketlerinin halka arzında öncülerden Maçkolik’in Fiyat Tespit Raporu’ndan öne çıkanlar
Revolut’un çalışma şekli ve kültürü sık sık -olumsuz- gündem oluyordu, şirket sonunda CultureLab takımı kurdu
Özellikle pandemi sonrası atıl duruma düşen ofis alanlarının yaşam alanına dönüşümü, projeksiyon ve potansiyel
Dijital Ürünler’i ilgisini çekeceğini düşündüğünüz arkadaşlarınıza forward etmeyi ve sosyal medya hesaplarınızda paylaşmayı unutmayın.
Son olarak Substack ve LinkedIn üzerinden toplamda 5 binden fazla kişinin e-posta kutusuna düşen Dijital Ürünler e-bülteninde şirketinizin veya ekibinizin iş ilanlarını yayınlamak isterseniz; ‘Dijital Ürünler Yetenek Kolektifi’ platformu burada.
Keyifli okumalar,
‘Fake it until you make it’ → JPMorgan’ın $175m ödediği Frank’in 5 milyon değil 300 bin kullanıcısı varmış (!)
JPMorgan’ın Eylül 2021’de 175 milyon dolar ödeyerek satın aldığı Frank, üniversite öğrencilerine hitap eden bir finansal planlama uygulaması olarak tarif edilebilir. ABD içinde en büyük banka konumunda olan JPMorgan Chase & Co; Frank’i satın alarak kendi içinde öğrencilere yönelik yeni ürünler sunmayı ve derinleşmeyi hedeflerken girişimin kurucusu Charlie Javice’i de Head of Student Solutions pozisyonuna atamıştı. Buraya kadar her şey son derece normal ve mantıklı öyle değil mi?
Evet son derece mantıklı ama hafta içinde çıkan haberlere göre Frank kullanıcılarına bir e-posta gönderen JPMorgan, 400 bin e-postadan 280 bininin geri dönmesi üzerine başlattığı soruşturmada Frank’in 5 milyon olduğu söylenen kullanıcı tabanının aslında 300 bin seviyesinde olduğunu anladı (dava dosyasında geçtiği kadarıyla).
Charlie Javice ise JPMorgan’ın kendisine mobbing yaptığını, ödemesi gereken tutarın tamamını hala ödemediğini söyledi ve bankaya dava açtı. Perşembe günü Frank’in web sitesini de kapatan banka; satın alma sürecindeki DD (due diligence) aşamasında Frank’in fake kullanıcı bilgileri ile kullanıcı tabanını büyüttüğünü iddia ediyor. Bu arada JPMorgan; satın alma sırasında Frank’in kullanıcı sayısı dışında 6 bin kurumla da iş birliği içinde olduğunu söylemişti. 6 bin kurum ve 300 bin kullanıcı sayısının birbiriyle fazlasıyla çeliştiği de dikkat çekici bir detay. Zira kurum başına 50 kullanıcı sayısı pek de gerçekçi değil gibi durmuyor, veya söz konusu iş birlikleri çok sığ bir zeminde ki bu da JPMorgan’ın sorgulayacığı bir detay olurdu. Yani konunun burası biraz muamma.
Çok sık rastlamadığımız bu olay nasıl sonuçlanacak hep beraber göreceğiz. Diğer yandan startup satın almalarında sosyal medya hesaplarındaki bot kullanıcıların, e-posta adreslerinin bounce check oranlarının ve kullanıcı metriklerinin çeşitli analiz araçları vasıtasıyla birden çok yerden kontrol edilmesi gerekliliğinin en az hukuksal ve finansal kontroller kadar önemli olduğunun hatırlanılması adına bu haber herkese önemli bir ders olacak, orası kesin.
Bu hikayeden daha önce burada da bahsettiğim Theranos’un hikayesini konu alan The Dropout gibi bir dizi çıkar mı yorumu size bırakıyorum. Sanki şu an için en fazla güzel bir The Information makalesi kadar malzeme var gibi. :)
AWS <> Avalanche
Geride bıraktığımız haftada blockchain’in geliştirici adaptasyonunda bir başka önemli gelişme daha yaşandı ve AWS ile Avalanche (Ava Labs) iş birliğini duyurdu.
İş birliği ile beraber AWS marketplace’inde tek tıkla Avalanche üzerinde bir node kurmak mümkün hale geldi. Böylece Ethereum’un da %25’ini ‘üzerinde taşıyan’ AWS, ilk büyük çaplı blockchain iş birliğine imza atmış oldu.
Kısa süre içinde Avalanche’ın ölçeklenme çözümü olan ve şu an testnet aşamasında bulunan Subnet kurulumu da yine bir servis olarak AWS üzerinde hazır bir şekilde sunulacak. Ayrıca AWS’in startup’lara destek sunmak için oluşturduğu Activate programına da dahil olan Avalanche, startup’lara daha da çok dokunabilecek.
Hem kurumların hem de bireysel geliştiricilerin web3’e adım atmasını kolaylaştıracak ve hızlandıracak bu hamle sonrası Avalanche’dan kısa vadede Polygon’un Starbucks’la yaptığına benzer iş birlikleri beklenebilir. Diğer yandan AWS de diğer 1. ve 2. katman çözümleriyle benzer entegrasyonlara hız verecektir.
Sayılarla Web3 geliştirici adaptasyonu
Bu arada Web3 için geliştirici adaptasyonu dediğimizde hafta içinde yayınlanan şu iki çalışmayı da sizlerle paylaşmak istiyorum:
Electric Capital’in hazırlamış olduğu ‘2022 Developer Report’ oldukça detaylı ve konunun geçmişinden bugününe kadar dolu dolu bir resim sunuyor (şu an aylık aktif web3 geliştici sayısı 23.343 (yazıyla; yirmi üç bin üç yüz kırk üç), döngülere baktığımızda büyük resimde büyüme dikkat çekici)
Alchemy’nin hazırladığı ‘Web3 Development Report’ da geliştirme araçlarının kullanımı gibi ek bazı alanlara odaklanmasıyla önemli bilgiler barındırıyor
Usage-based Pricing’in (UBP) ve bir girişim olarak UBP servisi sunan Amberflo
2011 ile 2014 arasında AWS’in başında olan Puneet Gupta’nın kurduğu Amberflo, şirketlerin ‘usage-based pricing’ (UBP) modelini uygulayabilmeleri için bir platform olarak tanımlanabilir. Peki UBP?..
Usage-based pricing nedir, avantajları ve dezavantajları…
Ağırlıklı olarak on-prem çalışan yazılımlarca tercih edilen seat satma, lisanslama ve abonelik modeli dışında üçüncü bir seçenek olarak ortaya çıkan usage-based pricing kendi içinde de üçe ayrılıyor: linear, volumetric ve bundling. 2019’da %30’dan 2021’de %45’e çıkan UBP’in 2023’te %80’lere geleceği tahmin ediliyor. UBP’de abonelik modeline göre en temel fark; ürünün kullanım sınırlarına göre oluşturulan gruptan hangisine girdiğinize göre değil; direkt olarak ürünün ana kullanım metriğine odaklı bir fiyatlandırma sunulması. UBP’nin üç ana kategorisini açıklayınca, konu çok daha net oturacaktır.
Linear model, servisin sunduğu ürüne göre yapılan API sorgusu veya aktif kullanıcı sayısının büyüklüğüne paralel olarak fiyatın da artması anlamına geliyor, ilk akıllara gelen örneği de Slack’in aktif kullanıcı sayısına göre fiyatlama yapması. Volumetric modelde ise, çoğumuzun cep telefonu aboneliği gibi belirli bir sınıra kadar satın alma yapmamız, aşımlar içinse ek ücret ödenmesi (çeşitli indirim baremleriyle beraber). Bu noktadaki örnek ise Twilio, şirket ‘volume’ veya ‘committed‑use’ odaklı olarak bir fatura çıkarıyor. Bundling modelde de, kullanım arttıkça ücretlendirme ve artıyor, ek olarak belirli özellikler açılabiliyor. Böylelikle küçük oyuncuların bu modelde ücretlendirme yapan ürünleri kullanma bariyeri de düşüyor. Bu modele örnek olarak Snowflake, New Relic ve Servicenow öne sürülebilir.
Son dönemin öne çıkan SaaS metriklerinden Net Dollar/Revenue Retention’ı da doğası gereği arttıran UBP; diğer yandan ciro düşüşlerini daha kolay hale getiriyor, müşteri gözünde belirsizlik yarattığı için churn artışını tetiklemeye de daha müsait bir ortam yaratıyor.
Amberflo: Usage-based Pricing’i kolay hale getiren servis
Tekrardan gelelim Amberflo’ya. Kurucusu Gupta’nın AWS’de geçirdiği yıllarda her bir yeni ürün yayına alınırken şirket içinde ‘metering’ adı verilen iç servisle entegrasyonu sağlanıp faturalandırmanın bu şekilde yapıldığını gözlemlemesi ve diğer şirketler için böyle bir internal servisi geliştirip yönetmenin zor olduğunu fark etmesiyle fikir olarak tohumlara atılan Amberflo, hafta içinde 15 milyon dolarlık A serisi yatırım turunu da duyurdu.
Özellikle PLG (product-led growth) modelindeki şirketleri hedefleyen Amberflo, AWS içindeki metering katmanının tüm şirketler için kullanılabilen bir halini servis olarak sunuyor. Aynı zamanda da göz önüne sunduğu verilere bakarak müşterilerine pricing stratejilerini her an iyileştirme fırsatı sunan girişimin Firebolt.io ve SupportLogic gibi müşterileri var. Müşterilerinin CRM, muhasebe ve ödeme araçlarıyla entegre olabilen Amberflo; Metering Cloud ve Billing Cloud isimli iki ürüne sahip, ayrıca şirketten tek seferlik danışmanlık almak da mümkün.
Maçkolik’in halka arzı ve Fiyat Tespit Raporu’ndan öne çıkanlar
2022 senesinde ülkemizde zirvesini yaşayan GSYF’leri (sadece 2022’de 94 yeni GSYF kurulmuş) beklenildiği gibi girişimlerin halka açılması takip edecek, ve hatta ediyor. İlk büyük örneklerden biri olan Maçkolik, geçtiğimiz hafta içinde yapılan duyuruyla halka arz sürecinde talep toplamaya başladı, Pazartesi günü ise başarıyla 320 milyon TL’nin üzerinde yatırım toplantıdığı açıklandı.
Burada da Fiyat Tespit Raporu’nu yayınlayan Maçkolik; Türkiye’de 9,9 milyon, 2021’de satın aldığı Match en Direct’le Fransa’da 4,8 milyon aylık kullanıcıya dokunuyor. 950 milyon TL değerleme ile halka arz olmaya hazırlanan Maçkolik.com’un Fiyat Tespit Raporu’ndan öne çıkanlar;
2021'de 86, 2022'de 175 ve 2023'te (beklenen) 224 milyon TL EBITDA'sı olan şirket, yaklaşık 8.5x EBITDA çarpanıyla ve 950 milyon TL değerleme ile halka arz oluyor. EBITDA marjı ise 2021'de %69, 2022'de %55 olurken 20224'te ise %48'e gerilemesi öngörülüyor.
Potansiyel yatırımcılara sunulan 3 ana değer noktası şu şekilde: Maçkolik marka gücü/algısı & Fransa'da 2021'de satın alınan benzer iş modeline sahip şirket sayesinde; 2022'de %42 döviz geliri (Fransa'da 2022'de 4,6 milyon tekil kullanıcı) & Pandemi dönemi düşüşü saymazsak düzenli gelir ve EBITDA büyümeleri
2023'te globalleşmesi planlanan Maçkolik uygulaması (dil çevirileri yapılmış, yazılımsal hazırlıklar sona ermiş ve ilk gelirler elde edilmiş (Eylül 2022'de iOS'ten $26k))
2022 itibarıyla şirket gelirlerinin %87'si reklam (%45 mobil reklam - ajans ve network'ler üzerinden gelen, %30 ise şans oyunu iş birlikleri), %12'si ise yazılım hizmet gelirleri (reklam optimizasyon çözümleri ve API ile veri satışı projeleri gibi)
Maçkolik çalışan sayısı: 45
Rapor uzun, ancak kullanıcıların aktiflik oranları, rekabete dair detaylar ve alınan önlemler, kullanıcı kazanım maliyeti, kullanıcıların cohort analizleri, LTV, raporda öne sürülen global büyümenin pazara giriş stratejisi, finansal modellemesi ve bu gibi girişimlere dair alışık olduğumuz metriklerine rastlamak mümkün değil.
Daha önce de vurguladığım gibi tüm ülkeler için gelişmişlik göstergelerinden biri olarak görülen halka arzlar; yani teknoloji şirketlerinin, toplumun tamamına açık şekilde fonlanma desteği bulması, oldukça değerli.
Revolut’un ‘şirket kültürü’ sorununa karşı hamlesi: CultureLab takımı
Apple, NVIDIA ve AMD dışında neredeyse büyük işten çıkarma yapmayan teknoloji şirketi kalmamışken sadece 2023’te toplam işten çıkarma sayısı şimdiden 55 bini aştı. Bu bölümün konusu ise Revolut… Şirket kültürüyle ilgili yaşadığı problemlerle dönem dönem gündem olan (buradaki gibi) ve ‘modern bankacılığın Amazon’u’ şeklinde tarif edebileceğim Revolut, Guardian’da yer alan bir habere göre CultureLab adını verdiği bir takım kurdu.
İçerisinde psikolog ve davranış bilimcilerin de çalışacağı takım; Revolut’un daha saygılı bir çalışma ortamı sunması ve geribildirimlerin veriliş zamanı ile tonunun daha ‘uygun’ olması için çalışacak. Gerçekçi olmayan hedefler atanan ve ücreti ödenmeyen fazla mesailer yapmaya zorlanan çalışanlarıyla adından söz ettiren, yüksekçe görülebilecek bir turnover rate’e sahip olan Revolut; CultureLab ekibinde aynı zamanda veri odaklı bir yaklaşımla ölçümler de yapacak.
2015’te UK’de kurulan ve bugün 25 milyon kullanıcıya, 33 milyar dolar piyasa değerine ve 6 bin çalışana sahip olan şirket; kültürünün ve çalışanlara karşı tutumunun UK’de regülatörler için de önemli olduğunun farkında. Revolut CultureLab hamlesinin böyle bir tehdit üzerine kurulmadığını söylese de özellikle UK ve Avrupa’da böylesine bir kültür ile uzun vadede devam etmeyecek (daha doğrusu edemeyecek) gibi duruyor.
Bir başka deyişle kurucu Nikolay Storonsky’nin founders mentality’sini artık bu denli büyümüş bir şirkette devam ettiremeyeceği aşikar.
‘Pandemi sonrası’ plazaların eve dönüşümü
Sanki ‘pandemi bitti’ diyebiliriz. Uzaktan çalışmayla ilgili Mart 2020’den başlayarak çok konuştuk, peki bugün durum ne? Böyle kompleks sorularda tek bir doğru yanıt yok ama;
Şirketler için;
Şirketlerin -belki eskisinden daha küçük- ama büyük oranda bir ofise ihtiyacı var (bazı şirket/iş modelleri dışında ki örneğin GitLab, pandemiden de yıllar önce yüzlerce kişi hiç ofise gitmeden unicorn oldu). Özelikle erken aşama girişimlerde ofisten çalışmak daha bir nevi zorunluk haline gelebiliyor, yine şirketin boyutu farketmeksizin ofiste bulunması gereken ekipler de var. Ama şurası net gibi, artık ofisler küçülebilir.
En optimum çalışma şekli hibrit model. Yani çalışanların yılın belirli (hatta kendi istedikleri) dönemlerinde şirketin ofisinin bulunduğu şehirden uzakta ardışık uzun süreler geçirebileceği, şirket ve/veya ekip olarak yine belirli (haftanın veya ayın ortaklaşan karar verilen günlerinde) dönemlerde, belki ana ofiste bile değil, bir arada vakit geçirebileceği bir düzenden söz ediyorum.
Hibrit model -ve hatta remote ağırlık model- ile düşen ofis maliyetleri; ekibi bir araya getiren organizasyonlar, uzaktan çalışma desteği ve kültür tutkalı yaratacak projeler sayesinde aslında bir maliyet avantajı getirmiyor-muş.
AI (ChatGPT akımı) ile konunun kısa ve orta vadede ilgisi olduğuna (verimlilik ve bazı pozisyonların artık AI’a devredilmesi gibi) kesinlikle inanmıyorum. :)
Çalışanlar için →
Örneğin yazılım geliştirme gibi pozisyonlar için uzaktan çalışma seçeneğini bir tercih olarak sunmamak rekabet avantajında çoook büyük bir gol yediriyor. Bazı çalışanların ise kişisel bir takım nedenlerle (lojistik, ailesel) ofisten çalışmak bir seçenek olarak her şeyden bağımsız tercih ediliyor. Yine optimumda mutluluğu yakalamak için de hibrit model sunmak, şirketi/ekibi belirli aralıklarda bir araya getirmek gerekiyor.
Bugünün dünyasında çalışanın pozisyonu ve yaptığı iş farketmeksizin uzaktan çalışmak istediği durumda çalışabileceği yüzlerce şirket var. Bu noktada kendini yeterli ölçüde geliştirebilen tüm profesyoneller tercihlerini kendisi yapıyor. Bir şirketin ihtiyaç duyduğu yeteneği uzaktan çalışma opsiyonu sunmadığı için içeri alamıyor olması ‘kendi ayağına sıkmak’ oluyor; yani bu tip çalışanlar için tercihi şirketler değil insanlar yapıyor, kaybeden şirket oluyor.
Uzaktan veya hibrit çalışmaktan çok daha öte; bağımsız çalışmak, indie projeler ile hayatını idame ettirmek, aynı andan birden çok şirket için çalışmak gibi çok sayıda ‘alternatif model’ artık alternatif olmanın çok daha ötesinde; kocaman bir değişim haline geldi. Bakınız 2019’un ortasında yazdığım şu yazı (‘biz tüm bunları yazılarımızda anlattık’). :)
Durum böyleyken koca plazaların tamamını dikey tarım veya otellere dönüştürmemiz gerekmiyor ama pazarda dün ofis olarak kullanılan gayrimenkullerin bugün önündeki opsiyonları değerlendirmesini sağlayacak bir açık olduğu da net bir gerçek. Yani evet, yaşam alanı haline gelebilecek milyonlarca metrekare ofis alanı var, dünyanın bir çok büyük şehri için de potansiyel değişse de durum böyle.
Bu potansiyelin kinetiğe dönüşmesinin dünyamızın geleceği için olumlu olacağını söylemeye sanırım gerek yok.
Tam da bu konuyla ilgili ‘future of work’, ‘future of housing’ ve ‘prop-tech’ hakkında kafa açıcı içerikler üreten Dror Poleg’in yaptığı şu röportajı sizinle paylaşmak istiyorum.
Plazaların %30’u ev olarak kullanılmaya uygun
Asansör, pencere sayısı, pencerelerin konumları ve birbirlerine uzaklıkları, otopark ve tabii lokasyon gibi çok sayıda metriğe bakarak ofis verisini modelden geçiren Steven Paynter (yukarıdaki röportajın konuğu), yarın ev olarak da kullanılabilecek ofis alanı olarak yüzde 30 gibi bir oran elde etmiş. Tabii küçük ofis alanları değil, büyük plazalar tüm bu gündemde hedef tahtasında yer alıyor.
Yine Paynter’ın anlattıklarına göre pandemi öncesinde de gayrimenkul sektörü bu konunun etrafında düşünmeye ve çözümler üretmeye başlamıştı. Ek olarak New York City gibi eyaletlerin belediye başkanları da bir süredir bu konu üzerine kafa yoruyor ve de belli başlı teşvik modelleri üzerinde çalışıyormuş.
Philadelphia gibi bazı eyaletlerde bu dönüşümün örneklerine rastlamak da mümkün, sadece Kuzey Amerika’da 500’ün üzerinde gayrimenkul bu dönüşümü çoktan yaşamış durumda. Bu dönüşüm hikayesinde kuşkusuz cloud kitchen, dark stores ve e-ticaretin lojistiğini de hesaba katmamız gerekiyor. Hem uzaktan çalışmayı hem de çalışma şekli dönüşümü daha derinden yaşayan ABD dışında Türkiye için de bu konu ilgili bakanlık nezdinde gündemde. İstanbul’da 1.5 milyon, Türkiye genelinde ise 4 milyon metrekare büyüklüğünde kiralanamayan ya da satılamayan ofisin, konuta dönüşümü çalışmaları çoktan başlamış. Ve yapılan yönetmelik değişikliği ile piyasaya 50 bin yeni konut arzı ekleneceği söyleniyor.
WeWork kurucusu Adam’ın yeni şirketi Flow’dan bahsettiğimi (#121’de) hatırlarsınız, belki Flow da bu alana gözünü dikmiştir?
Konuyu kapatmadan önce iki değinmek istediğim nokta daha var.
Örneğin son 50 yıla bakıldığında neredeyse tükettiğimiz her şeyin fiyatı düştü, tek bir şey hariç; evler... Tabii ki burada hükümet politikaları gibi makro-ekonomik sebepler de devreye giriyor ancak daha ucuz ve daha ulaşılabilir barınma çözümlerinde büyük şirketler (Boxabl gibi) çıkmış olmasına rağmen hala mass’e gidemediler demekte hiç bir sakınca görmüyorum..
Son olarak San Francisco’ya geri dönen insanlar da bir başka gündem. ABD’de şu an en çok ‘taşınılmak’ istenen şehir hala Austin ama SF’den ayrılanların dönüş yapmaları da dikkat çekici. Veriye bakacak olursak da LinkedIn’e göre de her 100 bin üyeden 83’ü, son 12 ayda SF’ye yerleşmiş ki 2021 yılında 2020’ye göre SF’de yaşayan LinkedIn üyesi tam 125 bin azalmıştı. Bu dönüşün sebebi ise profesyonel sebeplere yani daha iyi iş ve kariyer imkanının SF’de olmasına bağlanıyor. Diğer yandan; California’nın tamamına baktığımızda 2022 yılı nüfusun azaldığı bir yıl oldu.
Kapanış
Umarım buraya kadar keyifle okudunuz. Her türlü geri bildiriminiz için okuyor olduğunuz e-postaya yanıt vererek bana ulaşabilirsiniz. Ya da Substack üzerinden yorumlarınızı iletmeniz de mümkün.
Dijital Ürünler #131’i ilgisini çekeceğiniz arkadaşlarınızla paylaşmayı da unutmayın.
7 Şubat Salı günü sabahında görüşmek üzere!