Dijital Ürünler #97 - Karantina Özel
Herkese merhaba, umarım siz ve sevdiklerinizin sağlığı yerindedir. Dijital Ürünler’in son sayısını 10 Mart günü, Türkiye’deki ilk vaka açıklanmadan hemen önce yazmıştım. Sonrasında ani ve zorunlu evden çalışma, gönüllü karantina derken yaklaşık 2 ay sonra yine karşınızdayım.
Son sayıda Elon Musk’ın “Koronavirüs abartılıyor mu ne?” tweet’i eşliğinde alınan önlemlere değinmiştim, ama tabii ki herkes gibi ben de bu kadar hızlı ve sert bir süreç beklemiyordum.
Girişi uzatmadan, koronavirüs ve teknoloji dünyasına getirdikleri üzerine notlarım, radarıma takılan dijital ürünler hemen aşağıda.
E-bültenin bu sayısını sosyal medya hesaplarınızda paylaşmayı ve arkadaşlarınıza forward etmeyi unutmayınız. Keyifli okumalar!
Uzaktan (ve evden) çalışma üzerine
İlk olarak şununla başlayayım, bu yaptığımız remote working falan değil. 😊 Gönüllü karantina altına girebilen şanslı azınlık içindeyiz ve dışarıya çıkamadığımız bu günlerde hiçbir ön hazırlık yapmadan (ilk verdiğim online sipariş IKEA’dan basit bir çalışma koltuğu oldu) evden çalışmaya zorlandık.
Bugün itibarıyla iki aya yaklaşan bu süreçte, ‘ne kadar video konferans yaparsak o kadar verimliyiz’ şeklinde bir anlayış oturdu gibi hissediyorum. Aksine senkron değil asenkron iletişim çok daha değerli. Bu sebeple;
WhatsApp veya Telegram gibi anlık mesajlaşma araçları yerine Google Drive veya Notion gibi dokümantasyon araçlarını
Zoom yerine Loom (bence adına daha sık duyacaksınız ki daha önce size tanıtmışsım) gibi sesli iletişimi asenkron hale getiren platformları
Daha önce sizlere bahsettiğim Tandem gibi birlikte çalışmayı verimli hale getiren ve kişileri önceden takvimlere atılan Zoom toplantılarından kurtaran araçları
çok daha aktif kullanmamız gerekiyor. Ama kuşkusuz en önemlisi araçların peşinden gitmeden alışkanlıklara odaklanmak, öyle ki en önemli asenkron iletişim aracı e-posta. :)
Toplumsal sağlık vs kişisel veriler: Korona takibi
Yuval Noah Harari’nin mart ayının sonuna doğru kaleme aldığı bu makele çok gündem oldu, işin ilginç yanı daha bir ay geçti ve Apple ile Google ortak bir ‘protokolü’ kapalı beta olarak yayınladı bile. (Az sonra okuyacağınız satırlarda ‘adaptasyon’ derken tam olarak bunu kastetmiştim.) (Adaptasyon demişken ismiyle müsemma podcast’in konumuzla alakalı şu bölümünü muhakkak dinleyin derim.)
Mobil cihazlarımızda geçirdiğimiz süreyi bizzat işletim sisteminin bizlere gösterip düşürmeye teşvik ettiği, GDPR/KVKK’nın tüm iş modellerini ve internet teknolojilerinin coğrafi dolaşımını adeta kısıtlamaya çalıştığı günlerden nerelere geldik. Artık uyku harici sürekli bir ekrana bakıyor, mahremiyet hiç umrumuzda olmadan toplum olarak takip edilmek istiyoruz. 😊 Zira bu takibi iyi yapan ülkeler salgınla mücadelede ciddi anlamda fark yaratıyor. (Böyle olan bir ülke ve uygulama incelemek isteyenlere.)
Apple ve Google’ın geliştirdiği protokolü (özünde bir mobil API) belirleyecekleri (?) resmi kurumlara açtıklarını, bu kurumların da vatandaşlarını takip ederek sonradan teşhis konulan bir hastayla vakit geçiren vatandaşlarını saptadıklarını, ve zorunlu izolasyona maruz bıraktıklarını düşünün. Kulağa oldukça mantıklı gelen bu senaryo acaba gerçek hayatta nasıl işleyecek, teknoloji kullanımı ülkeden ülkeye nasıl kullanılacak merakla bekliyorum.
Şahsi fikrimi soruyorsanız; verilerin anonim tutulduğu ve kaynak kodları açık böyle bir takip uygulamasına demokratik bir ülkede yaşadığım sürece karşı çıkmam için bir sebep yok. Ek olarak; ‘open data’ yaklaşımıyla bu veriden beslenen başka uygulamalara izin verilmesi de çok önemli. Bugüne kadar ‘open data’ konusunda ne yazık ki yine sınıfta kaldık.
Nasıl bir gelecek bizi bekliyor ve nasıl hazırlanmalıyız?
Öyle görünüyor ki haziran ayıyla beraber ‘hayata dönüş belirtileri’ artacak ve hatta parça parça da olsa ofislerimize döneceğiz. Peki o dillere pelesenk olan söylem ne derece doğru: “Koronavirüs sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yeni normal...”
Bana sorarsanız her şeyden önce ‘koronavirüs sonrası’ tam olarak nereye tekabül ediyoru iyi tanımlamak gerekiyor. :) Biraz karamsar (ve bilimsel) olsa da bu tablo sosyal mesafe ve yeni alışkanlıkların uzun süre daha hayatımızda olması gerektiğini söylüyor. Buradan hareketle kısa vadede (6 ay - 18 ay) ofislere dönsek de örneğin dört kişiden kalabalık toplantı yapmak, yurtdışına seyahat etmek, en ufak bahaneyle dışarıya toplantıya gitmek/kabul etmek biraz zor gibi duruyor. Benzer şekilde turizm, eğlence, yeme-içme, ulaşım, spor, perakende sektörleri de evet, kısa vadede bıraktığımız gibi olmayacaklar. Kısa vade = mesafe.
Orta vadede ise tabii ki tüm bu sektörlerde arz&talep dengesi yeniden kurulacak. Yalnız evde veya mesafeli geçirdiğimiz bu dönemin alışkanlıklar noktasında neleri değiştireceğini çok iyi analiz etmek gerekiyor. Örneğin mesafe derdimiz kalmasa da bundan sonra uzaktan yapılan toplantılar/eğitimler çok büyük oranda hayatımızda kalmaya devam edecek. Hiç beklemediğim kurum ve kişilerden bunun sinyallerini görebiliyorum. Ayrıca bireyselleşme ve güvensizlik ortamı sonucu birikim yapma ve tüketim önceliklerimizde de değişim (sorumluluk) aklıma gelen diğer alışkanlık/deneyim değişimleri.
Benim şimdiden gözlemleyebildiğim şey ise bu süreç bizi zaman makinasına soktu, 5 sene içinde gelecek regülasyonlar 5 haftada geldi, geliyor, gelecek. Orta vade = adaptasyonda zaman makinası.
Başlıkta ‘nasıl hazırlanmalıyız?’ demiştin diye soruyorsanız; ilk olarak mental anlamda kötü senaryoya kendimizi hazırlamak, en azından farkında olmak gerekiyor derim.
Dikkatimi çeken ürünler
Superpeer: Kurucu ortaklar sevgili Fatih ve Devrim Yaşar’a bol şanslar, çok güzel bir pazar ve ürün!
Pipe: Sizlere daha önce tanıttığım Clearbanc’e benzer bir şekilde SaaS şirketlerin metriklerini takip edip finansman desteği sunan Pipe; MRR yani aylık tekrar eden geliri, ARR yani yıllık hale getiriyor. Bu gibi modellerin (banka dışında kredi veren fintech’ler, VC dışında veri odaklı erken aşama yatırım yapan startup’lar) yükseleceğinden hiç şüphem yok.
Money in Excel: Yine sizlere daha önce bahsettiğim Plaid, yüzlerce bankanın API’larını tek bir noktada topluyor. Geçen hafta Microsoft ile gittiği işbirliğini duyuran Plaid, Excel’in içine entegre olmuş. Açıkçası Plaid’in bu işbirliğinden ziyade benim ilgimi çeken; Excel’in böyle bir arayüz için kullanılması oldu. Yoksa... Excel uygulama dünyasında bir nevi ‘bundling’ platformu olabilir mi? GitHub’ı da düşününce denenebilir bir vizyon derim.
DeepSource: YC’nin yeni dönem girişimlerinden biri, kısa süre önce yatırım Seri A yatırımı alan Codota‘ya benzer şekilde kod kalitesini artırmaya odaklanan bir platform ancak bunu code review aşamasına odaklanarak yapıyor.
Trends.vc: Bu trendleri okuyup karar veren VC’nin işi yaş ama çok güzel içerik ve format olmuş. Günümüzün yükselişte olan iş modelleri için incelemenizi öneririm.
Girişimcilere makale önerileri:
Kapanış...
Sanırım fazla Workflowy kullanmaktan tüm içerikleri bullet’lara bölmek istiyorum. :)
Umuyorum keyifle okumuşsunuzdur. Bundan sonra 2 haftada bir (98. sayı 19 Mayıs’ta!) rutine dönmeye çalışacağım. Bana ulaşmak için okuyor olduğunuz e-postaya yanıt vermeniz yeterli.